Tefecilik Suçu

Sosyal medyada paylaş:

Tefecilik Suçu Nedir ?

Günümüzde yasal açıdan faiz geliri elde edebilecek kişi ya da kurumların belirlenebilmesi ve sınırlandırılması ayrı bir önemi haiz hale gelmiştir. Tefecilik sonucunda elde edilen kazanç, faiz ya da başka bir çeşit ivaz yani paranın kullanım bedeli şeklinde ifade edilebilir. Ancak, günümüzde sadece faiz ya da başka bir ad altında kazanç elde edilmesi yürütülen faaliyetin tefecilik olarak nitelendirilmesi için tek başına yeterli olmamakla birlikte, bunun yanında kişinin faiz ya da başka bir ad altında elde etmeye çalıştığı bu kazancı yasal açıdan elde etmeye yetkili olmaması gerekir. Bu bakımdan tefecilik, ülkemizde bir süre yasal bir faaliyet olan ikrazatçılığın kanunda öngörülen şartlarına sahip olmadan, yetkili makamlardan izin alınmadan ve kanuna aykırı şekilde yapılması şeklinde tanımlanabilir.

Kamu düzenini ve toplumsal yaşamı olumsuz yönde etkileyen tefecilik fiilinin suç olarak düzenlenmesi ihtiyacı Türk hukukunda ilk kez 1933 yılında yasal karşılığını bulmuştur. Fakat 765 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde tefecilik fiili esas itibariyle ödünç verme niteliğinde kabul edildiğinden 08.06.1933 tarihli 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Tefecilik fiilinin ilk kez 2279 sayılı Kanun ile düzenlenmesinin ardından 06.10.1983 tarihinde kabul edilen 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile tefeciliği oluşturan fiiller tanımlanmıştır. 90 sayılı KHK’nin 15. maddesinde tefecilik suçunun yaptırımı da mevcut olmasına rağmen ilgili bu madde kanunlaşamadığından dolayı tefecilik suçunun yaptırımı 2279 sayılı Kanun çerçevesinde belirlenmiştir. Bu bakımdan, 2005 yılı öncesinde tefecilik suçunun unsurlarının 90 sayılı KHK’da yer aldığı, cezai yaptırımının ise 2279 sayılı Kanun’la tespit edildiği bir uygulama söz konusu olmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, m. 241’de günümüzde de uygulanan tefecilik suçu düzenlenmiştir.

TCK’nın 241. maddesinde, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para vermek şeklinde tanımlanan tefecilik suçunun konusu, paradır. Yasa metninde açık şekilde belirtildiği gibi yalnızca para, tefecilik suçunun konusunu oluşturur. Para, Türk parası olabileceği gibi yabancı para da olabilir. Yargıtay da istikrarlı içtihatlarında tefecilik suçlamasından kurtulmak için ödünç para alan kişi ile ödünç para veren kişi arasındaki işlemin konusunun görünüşte para dışında başka bir maddi değer gibi gösterildiği durumlarda, iş ilişkisi ya da akrabalık bağı bulunmayan kişiler arasındaki bu işlemin özü itibariyle kazanç sağlamak amacıyla ödünç para verme işlemi olup olmadığının saptanması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

Tefecilik suçunu oluşturan fiil, bir başkasına kazanç sağlamak amacıyla ödünç para vermektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 386. maddesinde, tüketim ödüncü sözleşmesi tanımlanmıştır. Tüketim ödüncü sözleşmesinin yapılmasıyla ödünç veren, sözleşmeye konu olan şeyin mülkiyetini, ödünç alana devretmek borcu altına girer. Tüketim ödüncünde, ödünç para veren ile ödünç para alan arasında bir hukuki ilişki kurulmaktadır. Tüketim ödüncü ivazlı olabileceği gibi, ivazsız da olabilir. İvazsız tüketim ödüncü, kamu otoritesinin iznine bağlı değildir. Ancak, ivazlı ödünç para verme işlemleri kamu otoritesinin iznine bağlıdır ve ilgili mevzuatta aranan koşullar çerçevesinde yapılabilir. Gerekli izinler alındıktan sonra ya da yasal şartlara uygun şekilde faiz karşılığında ödünç para verilmesi durumunda, bu fiil, tefecilik suçunu oluşturmaz. Tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketinin bir kez işlenmesi, suçun oluşumu bakımından yeterli görüldüğü için uygulamada bu suçun sırf hareket suçu niteliğinde olduğu ve kazanç sağlamak amacıyla ödünç paranın borç alan kişiye verilmesiyle, yani ivaz karşılığı ödünç verilen paranın mülkiyetinin borç alan kişiye geçmesiyle birlikte suçun tamamlandığı kabul edilmektedir. Suçun tamamlanması açısından ivazın temin edilmiş olması gerekli olmayıp, ödünç paranın iade edilip edilmemesi ya da ivazın ödenmiş olup olmaması, suçun oluşumu bakımından herhangi bir öneme sahip değildir.

Tefecilik suçunu tanımlayan TCK’nın 241. maddesinde öngörülen tipe uygun fiilin işlenmesiyle birlikte, tefecilik suçunun hukuka aykırılık unsuru da gerçekleşir. Çünkü tefecilik suçu yönünden kanuni tanımında ve devamı maddelerinde herhangi bir hukuka uygunluk nedeni yer almamaktadır. Ancak, ivaz karşılığında ödünç para verme işlemi yönünden ilgili mevzuatta belirlenen şartlar çerçevesinde yetkili kılınan hallerde, gerçekleştirilen ödünç para verme işleminin hukuka uygun olduğunu kabul etmek gerekir.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2017/2175
K. 2017/4794
T. 7.11.2017

* TEFECİLİK SUÇU ( Suç Tarihinin Kazanç Elde Etmek Amacıyla Ödünç Paranın Verildiği Tarih Zincirleme Suçlarda İse Son Suçun İşlendiği Gün Olduğu - Katılanın Alınan İfadelerinde Sanıktan Faiz Karşılığı Borç Para Aldığı Tarihleri Açık Olarak Beyan Etmediği/Yeniden Duruşmaya Celbiyle Sanıktan Kazanç Karşılığı Borç Para Aldığı Tarih veya Tarihler Sorularak Suç Tarihinin Kesin Olarak Tespiti Gerektiği )

* SUÇ TARİHİNİN TESPİTİ ( Tefecilik Suçu - Suç Tarihinin Kazanç Elde Etmek Amacıyla Ödünç Paranın Verildiği Tarih/Zincirleme Suçlarda İse Son Suçun İşlendiği Gün Olduğu - Yeniden Duruşmaya Celbiyle Sanıktan Kazanç Karşılığı Borç Para Aldığı Tarih veya Tarihler Sorularak Suç Tarihinin Kesin Olarak Tespiti İle Zamanaşımı ve Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanma Koşullarının Değerlendirilmesi Gerektiği )

* HAK YOKSUNLUKLARI ( Anayasa Mahkemesi'nin Kararı İle 5237 Sayılı TCK'nın 53. Maddesinin İptal Edilen Bölümlerinin Değerlendirilmesinin Zorunlu Olduğu - Tefecilik Suçu )

5237/m.53, 241

ÖZET : Dava, tefecilik suçuna ilişkindir.

Tefecilik suçunda suç tarihinin, kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu nazara alındığında, katılanın alınan ifadelerinde sanıktan faiz karşılığı borç para aldığı tarihleri açık olarak beyan etmemesi karşısında, yeniden duruşmaya celbiyle sanıktan kazanç karşılığı borç para aldığı tarih veya tarihler sorularak suç tarihinin kesin olarak tespiti, buna bağlı olarak zamanaşımı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile TCK'nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Mahalli mahkemece verilen hükümler ve ek karar temyiz edilmekle dosya incelendi;

Kovuşturma aşamasında katılma istemi kabul edilen ancak 18/09/2012 tarihli celsede katılma kararının doğrudan zarar görmediği gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verilen müştekinin suçtan doğrudan zarar gördüğü anlaşılmakla vekilinin temyiz isteminin reddine dair 16/04/2014 tarihli ek kararın kaldırılarak katılma talebinin CMK'nın 237/2 ve 260. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Sanıklar hakkında verilen hükümlerin incelenmesinde;

Gerekçesi gösterilmek suretiyle kamu davalarının düşmesine dair hükümler usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık hakkında verilen hükmün incelenmesinde ise;

Tefecilik suçunda suç tarihinin, kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu nazara alındığında, katılanın alınan ifadelerinde sanıktan faiz karşılığı borç para aldığı tarihleri açık olarak beyan etmemesi karşısında, yeniden duruşmaya celbiyle sanıktan kazanç karşılığı borç para aldığı tarih veya tarihler sorularak suç tarihinin kesin olarak tespiti, buna bağlı olarak zamanaşımı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de;

Anayasa Mahkemesi'nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK'nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekillerinin ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yayınlar
TÜM YAZILAR »